27 Temmuz 2021
Değerli Kamuoyu,
Boğaziçi Üniversitesi’nde altı aydır yaşanan üzücü durumu çok sıkı takip etmekte ve elimden geldiğince destek olmaya çalışmaktayım. En son yaşanan gelişmeler sonrası rektörlük başvurusu yapacağımı açıkladım ve ilk rektör adayı oldum. Ardından üniversitenin seçim sürecini başlattığını sevinerek öğrendim. Aldığım karar ve ilk aday olmamla ilgili Boğaziçi Üniversitesi akademik ve idari kadrosuna 17 Temmuz 2021’de beş sayfalık bir açıklama mektubu yolladım. Bu mektupta aday olmaktaki asıl hedefimi yazdım ve adaylık için olmazsa olmaz şartım olan Boğaziçi’nin desteğinin altını çizdim. Bu mektubun kısaltılmış bir versiyonu olan bu yazıda ise adaylık ile asıl hedefimi kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce Boğaziçi’nin onurlu ve tutarlı direnişini, vazgeçmeyişini tebrik ediyorum. Mücadelenin çok boyutlu olduğunun farkındayım. Çok zor olduğunu da biliyorum. Uzun bir yolun başında olunduğunu da. Ama hedef çok önemli ve “Boğaziçi” fedakârlığı hak eden bir değer.
Ben Kimim?
1975 İstanbul Erkek Lisesi, 1980 Boğaziçi Endüstri mezunuyum. İlhan Or Hocamla konuştuktan sonra Boğaziçi’ne “hoca” olmak niyeti ile U of Florida’ya doktoraya gittim. (Gittiğim yıl Florida Endüstri top 10’da idi.) Ben ülkeden ayrıldıktan sonra darbe ülkenin, YÖK de üniversitelerin üzerine çöktü. Bir müddet yurt dışında hocalık yapmaya karar verdim. O bir müddet 20 yılı buldu. Bu süre içinde Boğaziçi’ne ve ülkeye olan borcumun birazını olsun ödeyebilmek için 1992, 1994 ve 1996’da Boğaziçi Endüstri Mühendisliğinde (her seferinde bir dönem) bordrolu görev yaptım. Her dönem bir ders verdim, çok sayıda bitirme projesi ile bir de yüksek lisans tezi yönettim.
Kanada’da Alberta Üniversitesi İşletme Fakültesinde çalıştım. (Bu üniversite Kanada’nın 10 büyük araştırma üniversitesinden birisidir ve dünyada ilk 100’de idi.) 1985’te başladım ve oldukça başarılı bir kariyerim oldu; 5 yılda doçent, 10 yılda profesör oldum. Toplam 10 eğitim ödülü aldım. Bir eğitim dergisinin kurucu editörü oldum. Teknoloji transferine odaklanan bir merkez kurdum ve bu merkezden çıkan bir şirket şu anda 14 eski öğrencime istihdam sağlıyor.
Kanada’da geçen 20 yıl sonunda ülkeye dönmeye karar verdim. 2005-2008 arasında Bilkent’te dekanlık, 2008-2013 arasında Özyeğin’de kurucu rektörlük, 2014 sonrasında ise MEF’de rektör yardımcılığı yaptım. 63 yayınım ve 2.900 atıfım var (WoS h-endeks=28). Yayınların birkaçı hariç tümü endeksli dergi makalesi.
Kariyer Dönemlerim
Geriye dönüp baktığımda akademik kariyerimi 7 yıllık dönemler halinde “paketlenmiş” olduğunu fark ettim. İlk 7 yıl ilk önceliğim hep araştırma oldu. Sonra bir ses “tamam, yayın yapabiliyorsun ama daha iyi bir öğretmen olmalısın” dedi ve sonraki 7 yıl iyi bir öğretmen olmaya çalıştım (eğitim ödülleri bu dönemden). Sonra iç sesim yine ortaya çıktı ve “tamam, anladık, iyi bir sunucusun ama bakalım anlattığın şeyleri gerçek hayatta uygulayabiliyor musun?” dedi ve üçüncü dönemimde ise merkez üzerinden uygulamalı araştırma ve danışmanlık yaptım. Gerçek bir problem çözüp, ondan bir eğitim vakası çıkartıp, bir de hakemli makale yazabilmek profesyonel yaşamımın en keyif verici deneyimlerinden birisi oldu. Fakat o muzip iç ses yine çıktı ve bana “E sen zaten endüstri mühendisisin, uygulamada başarı marifet değil” dedi. “Yıllardır hocasın ve hep akademiyi eleştirdin durdun, daha iyisini yap da görelim” dedi. Böylece üniversite yöneticiliği dönemim başlamış oldu.
Bilkent’te dekan iken, Özyeğin’de rektör iken ve MEF’deki dönemimde yaptıklarımı anlatmayacağım; kendimden çokça bahsettim. Ama iç ses durmadı… “Artık eğitim sisteminin dönüştürülemez olduğunu anlamış olman gerek, neden hâlâ üniversiteleri değiştirmeye çalışıyorsun, bir alternatif geliştirsene” dedi. Son 7 yılımı da 21. yüzyıl yetkinlikleri farkındalık eğitmeni olarak geçirdim (yetkingencler.com).
Boğaziçi
Boğaziçi’nde yaşanan üzücü durum beni de epey rahatsız etti ve bu konuda elimden geleni yapmaya çalıştım (gazete yazıları, TV programları, binlerce kişiye verdiğim eğitimlerde akademik özgürlük, aktif vatandaşlık ve intihal konularının işlenmesi). YÖK Başkanı ile konuştum, BÜMED ile yakın temasta kaldım, farklı siyasi partilerin yöneticileri ile konuştum. Peki adaylık ile ne yapmaya çalıştım?
Önerdiğim strateji şu idi:
- Boğaziçi Rektörlüğüne uygun bir özgeçmiş, deneyim ve yetkinliklere sahip ve geniş tabanlı destek alması olası bir aday üzerinde bileşenlerin anlaşması,
- Bu adayın önce hocalardan, sonra mezunlardan ve öğrencilerden destek alması,
- Sonra desteği BÜ bileşenleri üzerinden topluma yaymaya çalışmak (burada BÜ mezunu iş insanlarına, tüm mezunlara ve eski rektörlere, emekli öğretim üyelerine büyük iş düşüyor),
- Boğaziçililerin tam desteğini almış bir adayın olabildiğince geniş bir akademik camia tarafından desteklenmesinin sağlanması (bu büyük bir iletişim etkinliği),
- Bu ismin YÖK’e adaylık başvurusu yapması ve bu isim dışındaki herkesin geri çekilmesi
Boğaziçi’nde rektör belirleme sürecinde bu değişim başarılırsa; bunun ülkemiz adına çok değerli bir kazanım olacağına inandım.
Aday olma kararını kendi kendime vermedim. Beni ilk cesaretlendiren çok saygı duyduğum bir rektör oldu. Sonra BÜ’de tanıdığım birkaç akademisyen ile görüştüm. Eski ve şimdiki dernek başkanları ile görüştüm. Bir Boğaziçi eski rektörü ile görüştüm. Aslında yukarındaki strateji bu görüşmeler ile şekillendi. Görüştüğüm herkesin beni cesaretlendirmesi ile de bu adımı attım.
Hedefim ne idi?
Öncelikli hedefim rektör olmaktan çok rektörlerin göreve getiriliş biçimini olabildiğince geniş bir tartışmaya açmaktı. Üniversitenin seçim yapmasını ve benim bu seçime katılmamı güzel bir aktif vatandaşlık örneği olarak gördüm. Ülkemizde böyle bir çıkışın herkese büyük bir umut kaynağı olacağını düşünüyorum. Bu ülke ilkeli çıkışları ve duruşları özlemiş gözüküyor. Siyasetten ve alışılagelmiş protesto şekillerinden uzak, Boğaziçi Üniversitesi’nin kimliğine ve mesleğin ilkelerine sahip çıkan barışçı Boğaziçi duruşu siyasi hayatımızda çok önemli bir iz bıraktı. Bunun yanında iç seçim sürecinin hemen başlatılması ve potansiyel adayların cesaretlendirilmesi de birer hedef idi.
Boğaziçi Rektörlüğü Cazip Bir Pozisyon mu?
Herkes BÜ Rektörlüğünü çok cazip bir pozisyon olarak görüyor. Benim bu göreve sonsuz saygım var fakat şunu da belirtmeliyim: son altı aydır yaşananlar olmasa, yaşamımın bu noktasında kendi kariyerim için arzuladığım bir görev değil. Çok iyi bir vakıf üniversitesinde tam bir iç girişimci olarak çalışıyor, kendi projelerimi geliştiriyorum. 6 yıldır verdiğim “Yetkin Gençler” eğitimini bu yıl kooperatife dönüştürdük. Ekim ayında 81 ilden 150+ üniversite ve 150+ liseden 3.000 kayıtlı katılımcımız olacak. 50 civarında asistanım var (aralarında Boğaziçi öğrencileri de var). Yakın gelecekte bu işi bırakmak istemiyorum. Eğitimin sürekli geriletildiği ülkemizde katılımcılara özyeterlilik veren, birlikte başarabileceklerini kanıtlayan, 21. yüzyıl yetkinliklerini geliştiren, ayrımcılığa karşı, eşitlikçi, adil bir program çok değerli. Herkesin kaliteli eğitime ulaşımını hedefleyen, uzun vadede alternatif bir eğitim kurumu olacağını hayal ettiğim bir program. Eğer olur da BÜ Rektörü olsam bile YetGen ile gençlerin geleceğine dokunmaya devam edeceğimi Boğaziçi Ailesi’ne ilettim.
Ajandam ne idi?
Sadece 3 maddelik bir rektörlük ajandam vardı:
- Son dönemin açtığı yaraların iyileştirilmesi. Tüm kararların gözden geçirilmesi ve Boğaziçi veya genel üniversite kültürüne uymayan kararların geri alınması. Herkesin bir nekahat döneminden geçmesi.
- Akademik özgürlüklerin ve özerkliğin en ön planda olması ve alınacak her kararın bu testten geçirilmesi.
- Üniversitenin stratejik planının tüm mensupların desteği ile hazırlanması (Rektörün işi kendi hedeflerini dayatmak değil, stratejik planlama sürecini koordine etmektir.)
Çok net bir taahhüttüm vardı. Eğer Boğaziçi tarafından desteklenir ve muktedir tarafından atanırsam, ilk 3 ayın sonunda güven oylaması isteyecektim. Ayrıca her yılın sonunda güven oylamasının tekrar edilmesini planlamıştım.
Neden ben?
Eğer ben Boğaziçi’nde 50 yaşında başarılı bir akademisyen olsam böyle bir görevin altına girmek istemezdim. Bu görev hem akademik kariyer için büyük bir darbe olur hem de aile yaşantımı etkilerdi. Ama ben 63 yaşındayım, emekliyim, kızlarım üniversiteyi bitirdiler ve yurt dışında yaşıyorlar. Ayrıca bir eğitim gönüllüsü olarak esas hedefim önce akademik özgürlükleri hayata geçirmek, sonra da eğitimi altüst edecek teknolojiler ve kurumlar için çalışmak. Doğru bildiğim yoldan şaşmam, görevden alınmaktan da çekinmem.
15 Temmuz Bulu’nun Görevden Alınması Sonrası Yaşanan Gelişmeler:
- 15 Temmuz: Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne aday olduğumu Twitter üzerinden açıkladım. Bu açıklama birçok gazetede yer aldı. 3 TV kanalı benimle görüşmek istedi ama kampanya peşinde olmadığından hepsini reddettim.
- 17 Temmuz: Boğaziçi’nin akademik ve idari kadrosuna bir mektup yazdım ve hedefimi açıklığa kavuşturmaya çalıştım. (Mektup yerine 18 Temmuz’da ulaştı.)
- 18 Temmuz: BiDeBunuİzle programında Yavuz Oğhan’ın konuğu oldum ve ne yapmaya çalıştığımı detaylandırdım. https://www.youtube.com/watch?v=PnencE4O0sA
15-18 Temmuz arasında aldığım mesajların büyük çoğunluğu olumlu idi, fakat az sayıda da olsa eleştirel mesajlar da aldım. 18 Temmuz’dan sonra eleştirel mesaj sayısı neredeyse sıfıra düştü. Boğaziçi öğretim üyelerinin bazılarından olumlu epostalar aldım.
- 26 Temmuz: Boğaziçi TV, rektörlük için ilk adayların belli olduğunu açıkladı. Anlaşılan 25 Temmuz’da bir toplantı yapılmış ve bazı kararlar alınmış. Dışarıdan aday konusunda bir karar göremedim ama hocaların iç adayları tercih ettiği belli oluyor.
- Bugün (27 Temmuz) 17 Temmuz’da Boğaziçi akademisyen ve çalışanlarına attığım mektubun kısaltılmış versiyonunu bu yazıyla herkes ile paylaşıyorum. Amacım yanlış anlamaları mümkün olduğunca azaltmak.
15 Temmuz – 27 Temmuz arasındaki sürenin yeteri kadar uzun olduğunu düşünüyorum. Bu süre içerisinde Boğaziçi hocalarından benim önerdiğim stratejinin genel kabul gördüğüne ve benim destekleneceğime dair güçlü bir mesaj almadım. İçeriden adaylar belirlenirken benimle ilgili bir mesajın verilmemiş olması benim tamam/devam kararım için yeterlidir. Boğaziçi Üniversitesi rektör adaylığından çekiliyorum. Üniversitenin göstereceği adaylara tam destek vereceğim. Bu süreçte beni anlayıp bana destek veren tüm hoca, öğrenci ve mezunlara teşekkür ediyorum.
Hayatımda bugün geldiğim noktada bana en büyük katkıyı veren kurumlardan biri olan Boğaziçi için aldığım riskin ya da adaylığım sonrasındaki 12 gün içinde yaşadıklarımın önemi yok. Bu süreçte sonuç ne olursa olsun adaylığım ile Boğaziçi’ne, ülkemin yükseköğretimine bir katkı verdiğimi düşünüyorum ve bundan çok memnunum.
Yolumuz açık olsun!
Saygılarımla,
Erhan Erkut, BÜ’80