Erhan Erkut

2021 Üniversite Kontenjanları

E. Erkut, 18 Temmuz 2021

Bu yazıda sadece lisans programlarına odaklanıyorum. Aşağıda son 4 yılın genel kontenjan sayılarını görüyorsunuz. Bu sayılara okul birincileri kontenjanları (2021 itibari ile toplam 11.872) dahil edilmedi.

2018 yılındaki kontenjan balonunu 2019’da kısmen söndüren YÖK, 2020’de bu balonu tekrar şişirmeye başlamış. Son iki yılda devlet üniversitelerinde 12.404 kişilik, vakıflarda ise 10.870 kişilik kontenjan artışları söz konusu iken Kıbrıs ve diğer ülke okullarının kontenjanları ise azalmış.  Devlet kontenjanının toplama oranı 4 sene içinde %80,9’dan %79,1’e gerilemiş, vakıf kontenjanı ise %16,4’ten %18,7’ye çıkmış.  Oranlar küçük görünse de yavaş yavaş yükseköğretimin ekonomik yükünün devletin sırtından vakıfların sırtına aktarıldığını söylemek mümkün.

Açıköğretim (-%9):

Açıköğretim kontenjanlarında dalgalanma devam etmekte. Son dört yılın kontenjanları 48.500, 34.150, 39.900 ve 36.200 olmuş. Açıköğretim kontenjanlarının yönetim mantığını anlamak zor. Örneğin, geçen yıl 1.200 düşürülen Kamu Yönetimi kontenjanı bu yıl 300 artırılmış, geçen yıl 1.000 düşürülen İşletme kontenjanı bu yıl 650 artırılmış, geçen yıl 500 düşürülen Uluslararası İlişkiler kontenjanı bu yıl 350 artırılmış, geçen yıl 400 düşürülen YBS kontenjanı 400 artırılmış, geçen yıl 2000 artırılan Tarih kontenjanı bu yıl 2.000 azaltılmış.  Bu yıl yeni açılan programlar Görsel İletişim Tasarımı ile Elektronik Ticaret ve Yönetimi.  Geçen sene açılan fakat sonradan kapatılan Psikoloji bölümüne bu yıl kontenjan verilmemiş. Bunun dışında Halkla İlişkiler ve Reklamcılık, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ve İş Sağlığı ve Güvenliği programlarına bu yıl öğrenci alınmayacak.  Kontenjanı en yüksek Açıköğretim programı 4.000 ile Tarih, sonra 3.100 ile Çocuk Gelişimi ve 2.800 ile Türk Dili ve Edebiyatı.

Uzaktan Eğitim (-%4):

Geçen sene 2.320 olan uzaktan eğitim kontenjanı bu sene 2.220’ye düşürülmüş. Kontenjanı en yüksek Uzaktan Eğitim programları gecen yıl olduğu gibi bu yıl da Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Gazetecilik ile Radyo, Televizyon ve Sinema.

İkinci Öğretim (-%8):

İkinci öğretim kontenjanlarındaki düşüş devam ediyor.  2018’de 68.615 olan kontenjan, 2019’da 47.011’e, 2020’de ise 38.891’e düşürülmüştü. Bu yıl ise 35.956’ya düşürülmüş—yani 2018’deki kontenjanın neredeyse yarısı ortadan kaldırılmış. İkinci Öğretimden çıkılması gerektiğini savunan birisi olarak bu kontenjan düşüşünü olumlu karşılıyorum.  Kontenjanı en yüksek olan ikinci öğretim programları İlahiyat ve Tarih ile Türk Dili ve Edebiyatı. İkinci öğretimdeki 13 mühendislik programının toplam kontenjanının, İlahiyat ve İslami İlimlerin toplam kontenjanından düşük olması dikkat çekici.

Toplam kontenjanı 2.688 olan MTOK programlarından, 633 olan UOLP programlarından ve 205 olan KKTC uyruklu kontenjanlarından bahsetmeyip en popular olan birkaç lisans programına değineceğim.

Tıp (+%4)

Tıp kontenjanındaki artış devam ediyor. 2018’de 14.325 olan kontenjan, önce 15.050’ye sonra 16.448 çıkmıştı. Bu sene ise %5’lik bir artış ile 17.176’ya çıktı.  ÜniVeri raporuna göre mezunların en yüksek maaş ile en hızlı iş bulduğu alan tıp olduğundan, bu artışın çok doğru olduğunu düşünüyorum. 

Hukuk (+%1)

Hukuk kontenjanı 16.000 civarında oynamaya devam ediyor.  2018’den bu yana 16.420’den 16.097’ye indirilen sonra 16.327’ye çıkarılmış idi, bu sene ise 16.001’e indirilmiş, yani son 4 yılın en düşük seviyesini görmüş. Bu düşüşe rağmen, yeni açılan fakülteler dikkat çekiyor.  YÖK kuralına göre “hukuk fakültelerinde eğitim öğretime başlayabilmek için asgari 8 öğretim üyesi bulunması şart koşulmaktadır.” Yeni kurulan fakültelerin bildirdiği öğretim üyesi sayıları ise bu şartı karşılamıyor!  İzmir Demokrasi’de 7, Eskişehir Osmangazi’de 5, Bolu Abant İzzet Baysal’da 4, Tokat Gaziosmanpaşa’da 3, Balıkesir’de ise 0 öğretim üyesi görünüyor. Bunun yanında tam 10 devlet hukuk fakültesinde Profesör yok. İki yıldır gördüğümüz Hukuk kontenjanlarındaki boşluklarını, sektörün doygunluğa ulaştığını, hukuk barajını ve bu alandaki öğretim üyesi sorunlarını düşünürsek, yeni fakülte açılmasını desteklemek zor. Tercih yapan öğrencilerin kontenjan-öğretim üyesi oranına dikkat etmesini ve bu oranın 10’un altında olduğu okulları tercih etmelerini öneriyorum.

İlahiyat ve İslami İlimler (İİİ) (+%1)

Geçen sene toplam kontenjanı 19.363 olan bu alanın bu seneki kontenjanı küçük bir artış ile 19.531 oldu. Bu alan bu sene de tüm alanlar arasında kontenjanı en yüksek alan olma özelliğini korudu. Bu program vakıf üniversitelerinde pek popüler değil; kontenjanın %98’ı devlet üniversitelerinde. Bu kontenjan bir işgücü planlaması sonucu olarak mı kararlaştırılıyor, yoksak açılmış olan imam hatip liselerinin mezunlarının sayısına göre mi belirleniyor, bilemiyorum. Anlaşılan ülkede en çok aranılan mezunlar ilahiyat mezunları!

Eğitim (-%2)

Ülkede yükseköğretimin planlanmasında talebin pek rol oynamadığına belki de en güzel örnek Eğitim olmaya devam ediyor. Bu yıl içinde “Öğretmenliği” ve “Rehberlik” sözcüklerinin geçtiği programların toplam kontenjanı 41.331. Bazı tahminlere göre 700.000’in üzerine öğretmen adayı atanmayı beklerken ve MEB 2021’de sadece 20.000 öğretmen atayabilmiş iken, 41.331 öğrenciyi eğitim fakültelerine almak çok yanlış.

Mühendislik (-%3)

Mühendislik kontenjanlarındaki düşüş devam ediyor. 2019’da 76.665 olan toplam mühendislik kontenjanı 2020’de 70.396’ya düşürülmüş, 2021’de ise 68.444’e düşürülmüş.  İnşaat Mühendisliğindeki serbest düşüş de devam ediyor. Geçen yıl 12.070’ten 8.271’e düşmüş olan kontenjan bu yıl da 6.257’ye düşmüş. Yani iki yılda İnşaat Mühendisliği kontenjanı neredeyse yarı yarıya düşmüş.  Bu radikal kontenjan azalmasının nedeni, adayların miyop bir bakış ile birkaç yıldır inşaat sektöründeki krizden dolayı inşaat mühendisliğini tercih etmemesi. Bu tercihte iki sorun var: aday 5 sene sonra mezun olacak ve krizler daha kısa süreli olur, inşaat mühendisliğini bitirenlerin çoğu konut inşaatı sektöründe çalışmadıkları gibi (yol, kanal, köprü, baraj vs.) birçoğu inşaat sektöründe bile çalışmıyor. Kanımca bu sene inşaat mühendisliğinde ileriye bakabilen adaylar için ilginç bir fırsat var—kontenjan azalmasına rağmen geçmişe göre daha düşük puanlarla bu bölüme girilebilir ve daha yüksek burslar alınabilir. Mühendisliklerdeki en büyük artışlar ise, Bilgisayar (11.083’ten 12.162’ye) ve Yazılım’da (2.258’den 3.328’e).

Mimarlık (-%8)

İnşaat sektöründeki krizin etkisini hisseden diğer bir program da Mimarlık. 2019’daki toplam kontenjan 8.641 iken 2020’de kontenjan 7.985’a, bu yıl ise 7.434’e gerilemiş. Ben tasarım eğitiminin girişimcilikten yöneticiliğe kadar birçok alanda ise yaradığını düşünüyorum ve bu programda inşaattan da büyük bir fırsat görüyorum, çünkü kontenjan fazla düşmemiş.  Bu bölümlere daha düşük sıralamalar ile girilebilir ve vakıflarda daha yüksek burslar alınabilir.

İlginç bulduğum birkaç alan:

  • Geçmişte sistemimizdeki Siyaset balonundan epeyce söz etmiştim. Bu balon bu yıl da sönmemiş, hatta şişmeye devam etmiş.  Siyaset Bilimi birçok farklı isim altında öğretiliyor. Sadece “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi”, “Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler”, “Uluslararası İlişkiler” programlarında 2019’da 18.003 kontenjan varmış. 2020’de 17.779’a inmiş olan kontenjan, 2021’de ise 18.556’ya çıkarak rekor kırmış! Bu alanın kontenjan planlamasında ÜniVeri raporu göz ardı ediliyor.
  • Kontenjanı sürekli artan bir program da Psikoloji.  2019’da 8.644 olan kontenjan 2020’de 10.163’e, 2021’de ise 11.409’a çıkarılmış. Bu kadar psikoloji mezununun ne yapacağını merak ediyorum.
  • İktisat, Ekonomi, Çalışma Ekonomisi (ve Endüstri İlişkileri), Ekonometri ve Ekonomi-Finans balonu da büyümeye devam ediyor. 2019’daki 15.029 toplam kontenjan, 2020’de 14.402’e düşmüş, fakat bu yıl yeniden yükselerek 15.508 olmuş. Buna karşılık İşletme’nin kontenjanı 14.091. Piyasadaki işlere bakılsaydı, iktisat (ve türevleri) kontenjanı işletme kontenjanından epey daha küçük olurdu.  İktisat okumayı düşünen öğrencilere önerim işletmede yandal yapmaları—çünkü iş başvuruları yaparken işletme mezunları ile rekabet edecekler.
  • Tarih kontenjanı 16.485’ten 14.206’ya düşürülmüş. En büyük azalmalardan birisi.

En yüksek kontenjanlı programlar 2020 için en yüksek kontenjana sahip 20 program (veya program grubu) aşağıdaki tabloda

Notlar:

  1. İlahiyat ve İslami Bilimler/İlimler
  2. Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, Uluslararası İlişkiler
  3. İktisat, Ekonomi, Çalışma Ekonomisi (ve Endüstri İlişkileri), Ekonometri ve Ekonomi-Finans

Yukarıdaki kontenjan sayıları Açıköğretim programlarını da içeriyor.

Tabloda dikkat çeken noktalar:

  • Kontenjanı en yüksek 2 alan beşerî ve sosyal bilimler alanı.
  • Bu yıl Tarih kontenjanında %13,8 azalma görüldü (Açıköğretim kaynaklı).
  • İnşaat iki yıl arka arkaya kontenjan kaybı ile ilk 20’nin dışına düştü.
  • Diş Hekimliği kontenjanı %11, Beslenme ve Diyetetik kontenjanı %11, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon kontenjanı %13 arttı. Tıp (%4) ve Hemşirelikteki (%5) artışlar da düşünüldüğünde sağlık programlarının tümünde önemli artışlar olduğunu görüyoruz.
  • Sağlık Yönetimi programının da bir İşletme programı olduğu düşünülebilir ve bu durumda İşletme + Sağlık Yönetimi en tepeye çıkar.
  • Elektrik Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği ve Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği kontenjan toplamı 1.230, ve bunlar Elektrik-Elektroniğe eklenebilir.
  • Bilgisayar Mühendisliğine yakın programların kontenjanları ise şöyle: Yönetim Bilişim Sistemleri (işletme ile bilgisayar arasında bir program) 5.797 (%18 artış), Yazılım Mühendisliği 3.328 (%47 artış). Bunları Bilgisayar’a eklersek bu 3 programın toplamı en tepede yer alır.

Vakıf Bursları

Tabloda görüldüğü gibi, vakıflarda tam ücretli eğitim (yani %0 burs) kontenjanı neredeyse hiç değişmemiş, fakat toplam kontenjan arttığından toplamdaki oranı düşmüş.  Bu kategori tüm sistemdeki toplam kontenjanın sadece %3’ünü oluşturuyor.  Vakıfların tam burslu kontenjanları ise iki yılda %70 artış ile 16.744’e çıkmış.  2019’a kıyasla 6.900 öğrenci daha tam burslu eğitim alabilecek.  %50 burslu öğrenci oranı ise iki yılda da %62 artış ile 56.149’a çıkmış.  %25 burslu sayısı gecen yıl düşerken bu yıl ciddi bir artış göstermiş.  Vakıfların bu kontenjanları doldurup dolduramayacağını yakında göreceğiz. 

Sonuç:

Geçmişteki yazılarımda da belirttiğim üzere, Türkiye’deki üniversite kontenjanlarının akademik veya ekonomik nedenlerle değil siyasi nedenlerle artırıldı, bu yanlış politika genç işsizliği sorununu çözmeyip sadece öteledi. Üniversitelerimiz iş dünyasının beklentilerinden kopuk bir şekilde diplomalı işsiz yetiştiriyorlar.  Birçok kontenjan ciddi olarak geriye çekilmeli, kontenjanlar öğretim üyesi sayısına endekslenmeli, birçok programda ikinci öğretimden çıkılmalı ve kontenjan planlama sürecinde gelecekteki istihdam piyasası beklentileri kullanılmalı. 

İki yıl önceki bir Medium yazımı şöyle bitirmiştim:

Tüm programlarda kontenjan planlamasının ülkenin (ve dünyanın) gelecekteki ihtiyaçlarına ve istihdam beklentilerine göre yapılması gerekirken, benim gözlemim doluluk oranlarına bakarak kontenjan planlaması yapıldığı.  Bunu yanlış olduğunu her yazımda belirtiyorum; bir kere daha belirtmekten zarar gelmez diye düşünüyorum.  Gelecek sene kontenjanların belirlenmesinde şu 3 faktör göz önünde tutulmalı:

  1. Bu seneki doluluk istatistikleri rehavet yaratmamalı ve kontenjan balonu olan bölümlerde kontenjanlar azaltılmalı. Geçen seneki sınav ve sistem değişikliğinin yarattığı balon bu sene temizlendi. Gelecek sene talep bu seneki kadar yüksek olmayabilir.
  2. Tüm programlarda (yeni öğrenci)/(öğretim üyesi) oranı en fazla 10 olmalı (ki programın tümündeki oran 40’ı geçmesin). Asgari kadro kısıtlarına uymayan bölümlere kontenjan verilmemeli. Örgün eğitimde bile kontenjanların dolmadığı programlarda ikinci öğretimden çıkılmalı. 
  3. Üni-Veri sonuçları dikkate alınmalı.  İstihdam oranı düşük ve nitelik uyuşmazlığı yüksek bölümlere daha az kontenjan verilmeli. Üni-Veri benzeri bir çalışma da ülkenin önümüzdeki 10 yıldaki işgücü gerekliliği üzerine yapılmalı ve bu çalışma piyasası araştırması kontenjanların belirlenmesinde rol oynamalı.

İki yıl önceki kontenjan yazımın sonunda ise, gereken değişikliklerin kısa vadede yapılmayacağı yönündeki kaygımı vurgulamıştım. “Yükseköğrenimdeki o muhteşem ataletin bu çarpık sistemin -belki birkaç kozmetik değişiklik ile ama temelde- tüm çarpıklığı ile devam etmesini sağlayacağından korktuğumu” belirtmiş ve yazıyı şöyle bitirmiştim: “Benden uyarması. Umarım yanılırım.” Maalesef geçen yıl da bu yıl da yanılmadım.

4 Responses

  1. Sayın Erhan Erkut Bey,öncelikle iyi günler dilerim.Üniversite kontenjanlarıyla ilgili yazınızı okudum.Tıp kontenjanlarının sürekli artmasının olumlu olduğunu yazmışsınız.Sebep olarakta çabuk iş bulmalarını yazmışsınız.Peki Sn Erhan Bey,siz kendinizi,eşinizi,çocuklarınızı,anne babanızı yani sevdiklerinizi hasta olduklarında bir kaza geçirdiklerinde anatomi bilgisi olmayan,EKG okumayı bilmeyen,röntgen filmi okumayı bilmeyen,damar yolu açmayı bilmeyen yeterli farmakoloji bilgisi ve mikrobiyoloji bilgisi olmayan bir tıp doktoruna emanet eder misiniz?Bugün ne yazık ki aşırı tıp kontenjanları nedeniyle ve her yere açılan fazla sayıdaki tıp fakülteleri sebebiyle nitelikli hocalar en köklü tıp fakültesi lerinden bile dağıldı.Sınıflar aşırı kalabalık olduğundan muayene,EKG okuma vb pratik uygulamalar yeterli yapılmıyor hatta pek yapılmıyor hatta bir tıp öğrencisi pratik hekimlik uygulamaları açısından her hangi bir sınava da tabi tutulmuyor.Tıp eğitimi uzun ve zor bir eğitimd.Eskiden sıralaması en fazla ilk 10 bin olanlar ancak tıpa girebiliyordu ve onlar zor kalkiyordu tıp eğitiminin altından şimdi ilk 50 binle tıp okunabiliyor 30-40 binlerle devlette tıp okumak mümkün artık.Kendine ait hastanesi bile olmayan pek çok tıp var.Sırf bu alanda iş var diye ki buda aslında doğru değil.böylesine gerekli kaliteden vazgeçip bu tıp kontenjanlarının böylesine artırılması doğru mu?Kaldı ki hekim işsizliği de hiç uzak değil devlet bugün DHY için hekimleri atıyor ama 2023 de DHY pratisyenler için kesin kalkacak.Belki uzmanlar icinde kalkacak.Hatta bizde pek çok AB ulkesinden branş bazlı daha fazla uzman hekim bile var.İnanmiyorsaniz Sağlık Bakanlığının Sağlıkta insan gücü planlamasına bakin.Coktan hekim ihtiyacı o rapora göre bitti artik rapor 2015 yılına ait.Kaldiki dünyada nüfusa oranla en fazla tıp mezunu veren ülkeyiz .En fazla tıp fakültesi ne sahibiz.hemde kat ve kat fazla olarak.Ama ya kalitesi.Bana inanmıyorsanız TUS sonuçlarını inceleyin.18 bin kişi giriyor ki tüm mezunlar hekimler girmiyorken bu rakam böyle yarısı barajı bile gecemiyor.Baraj 240 sorudan 60 net yapınca geçilebilmesi ne ragmen.Ki TUS pratik yetkinliği ölçmez.Sadece teorik sınavdır.Uzmanlik eğitimde durum farklı degildir.Zaten bakın gerçek bir rahatsizligi olanlar doktor doktor gezer oldu biri farklı diğeri farklı tanilar koyuluyor.Sizce neden?.Bu yüzden lütfen Tıp kontenjanının artırılmasını savunmayınız.Unutmayınız ki tıp doktorunun değerinin azalması kalitesinin de azalması demektir sizin veya sevdiklerinizin ihtiyacınız olduğunda yetkin hekimlere emanet etmek istemezmısiniz?Sizce yetkin bir hekim yetişmesi için yeterli fiziki imkanlar,yeterli akademik imkanlar,iyi bir öğrenci kalitesi tümbunların olması içinde o işin kıymetli ve değerli ve kazançlı olması gerekmez mi?Böyle aşırı kontenjanı olan bir meslek değerli olabilir mi?Kaliteli öğrenci böyle bir durumda Tıp’ı seçer mi?Bu kadar kalabalık siniflarda yoğun teorik ve yoğun pratik uygulamaları olan tıp egitimi verilebilir mi?Yetkin ve yeterli hekim sizce böyle yetişirmi?hekim hatasının geri dönüşü var mı?Saygılarımla bilgilerinize arz ederim

  2. Sn Erhan Bey tekrardan iyi günler,size yine aşırı tıp kontenjanlarının sebep olduğu olumsuzluklarla ilgili yazı yazmıştım.Bir kaç ilavem daha olucaktı.Bakınız bu aşırı tıp kontenjanları en temel olarak yeterli niteliklikte hekim yetişmesini engelliyor demiştim.Şöyle ki tıp eğitimi usta çırak ilişkisi istiyor fakat bugün bu tıp kontenjanları yla bu mümkün değil.Diyebilirsiniz tıp öğrencileride rekabet etsin ama sayın Hocam tıp eğitimi sizce evde ders çalışarak öğrenilebilecek bir eğitim mi?Hoca gözetiminde defalarca kez muayne ve tıbbi işlemler yapmadan hekimlik öğrenilebilir mi?Öyle fazla ki tıp kontenjanı nasıl her öğrenci bu uygulamaları yapabilsin?Öyleki zaten sonuç olarak tıp eğitimi sadece teorik bir hal aldı oda vize-komitryi geçene kadar ezberlenen sonra unutulan bilgiler.Yaşanmayan uygulanmayan bilgi kalıcı olur mu?Tıp doktoruna bilgi sadece sınavda mi lazım?Hayatın hastalıkların şakası var mı?Ya en sevdiklerinizin şifaya ihtiyacı olursa?İnsan sağlığı alanında rekabet olur mu?Mesela siz çok üst düzey bir eğitime sahipsiniz.Ama aşırı mühendislik kontenjanı var.Peki gerçektende bu ülkede gerçek manada yılda 70 bin mühendis yetisiyormu?Bogazici-Odtu-itu vb üniversiteler dışında yeterli bakın iyi demiyorum yeterli mühendis yetişiyor mu?Ama diplomalı her sene 60-70 bin mühendis mezun oluyor ya yetkinlik?Bu aşırı tıp kontenjanları da bunu yapacak.Yani üç beş iyi tıp fakültesi gerisi boş tıp fakültesi yani diplomalı her yıl 15-20 bin doktor ama gerçekte yetkin olan anca en fazla bin kişi.Sonuc bolluk içinde yokluk.Ve insan sağlığı alanında sonuçta yetkinde olmasalar yetersiz eğitim almış yetkin olmayan binlerce hekim hasta tedavi edecek.Bakin mesela sağlıkta şiddet aldı başını gidiyor.Niye?Acaba yetersiz eğitimli yeni hekimlerin şifa verememesi insanların sorunlarına çare bulamaması bir nedeni olabilir mi?AB de hekime müracaat sayısı yıllık 1-2 Ülkemizde ise 9-10.Bu normal mi?Acaba bu sayı şifa bulamayan insanların doktor doktor gezmek zorunda kalması olabilir mi?Hocam bu aşırı tıp kontenjanları yla mümkün değil bakın iyi demiyorum yeterli yetkinlikte hekim yetişsin bu mümkün değil.Anatomi için kadavlar maketler pahalı sadece eğitim amaçlı hastane olacak ki yeterli yetkinlikte hekim yetişsin.Bu gün hastaneler hem eğitim hem sağlık hizmeti amaçlı kullanılıyor belki bu mantıklı gelebilir ama bu durumda hep aksayan eğitim oluyor.Bana inanmıyorsanız TUS sonuçlarını inceleyin.Gidin rastgele bir tıp fakültesine bir TUS denemesinden rastgele 10 soru sorun yada en basit tıbbi bilgileri sorun textbooklardan bakın sorun öyle vahim tablolarla karşılaşacaksınız ki siz dersiniz o zaman derhal tıp kontenjanları azaltılsin diye.Son olarak sayın hocam tıp eğitimi pahalı bir eğitim ihtiyaç fazlası bu alana devletimizin para harcaması yazık değil mi?Ya diğer ihtiyaçlar?Birde tıp tıp olduğu için mi iş buluyor?Bu kontenjanlarla bir gün onlarda işsiz kalmaz mi?Ayrıca tıpın çalışma alanı çok dar sadece sağlık sektörü.Ancak mesela bir mühendis bir hukukcu sağlık,bilişim,sanayi,bankacılık gibi çok geniş alanlarda çalışabiliyor.Bir mühendis kaymakam bile olabilir sınavına girebilir ama tıp mezunu giremez hocam.Sayin hocam sağlık sektöründeki insan gücü ihtiyacı sadece tıp bazlı olmamalı.Tip dışı bölümler açılsın mesela eczacılık,hemşirelik,ebelik ,att,paramedik,odyolog,psikolog,diyetisyen vb
    bu gibi sağlık profesyonelleri de sağlık hizmeti sunumuna ciddi katkılar saglar.doktorun şanı şöhreti için doktor iyi yetişsin tıp kontenjanlari azalsın demiyorum.ihtiyac duyduğumuzda Bize sevdiklerimize yetkin doktorlar baksin diye tıp kontenjanları azalsın kalitesi artsın istiyorum.Zira hekim hatasının geri dönüşü yok.Hekim iyi eğitimli olmak zorunda çünkü malzemesi insan sayın hocam.Saygilarimla

  3. Elinize saglik hocam derli toplu sunmussunuz istatistikleri. Isletme’nin de bircok isimde acilmis bolumleri var hocam mesela Yonetim Bilisim Sistemleri bunlardan bir tanesi. Bankacilik ve Finans adi altinda da bolumler var. Bunlari da ekleyerek istatistik verilse isletme zirveyi birakmaz gibi. Bu sene iki yerlestirmede de IIBF’ler bos kaldi, programlarda ciddi kapanmalar olabilir merakla bekliyoruz olacaklari. Selamlar

  4. Sektörde 6 yılını geçirmiş ve onlarca inşaat mühendisi tanıdığı olan, sektörü çok iyi tanıyan biri olarak söylüyorum ki İnşaat Mühendisliği Türkiye’de en az 10 sene bitmiştir. Kontenjan sayısı 100’e düşürülse bile tercih edilmemelidir, benim görüşüm bu bölüm 5-6 sene kapatılmalıdır. Her sene 12 bin mezun vermiş bölümün iş ilanlarına baktığınızda koskoca ülkede 200-300 ile sınırlı olduğunu görürsünüz. Sefil ve perişan bir hayat yaşamak isteyen biri bu bölümü tercih edebilir. Çok radikal kararlar alınsa bile bu bölümün kendine gelmesi en az 10 sene. Çünkü dışarıda on binlerce işsiz inşaat mühendisi var, inşaat sevdalısı mevcut hükümet değişince asıl çöküşü göreceğiz, işsiz inşaat mühendisi sayısı bakalım kaç kat artacak. Bir forum sitesinde yine tecrübeli bir arkadaşın bu meslekle ilgili görüşlerini aşağıda paylaşıyorum…

    Rezalet ve Sefil Bir Hayat Yaşamamak İçin İnşaat Mühendisliğinden Uzak Durun

    1-Mezun sayısı dehşet derecede fazla ve hala bu durum devam ediyor, İTÜ-ODTÜ farketmiyor, yeni mezunlar asgari ücrete iş bulduklarında seviniyorlar(bu süreçte çok fazla yeni mezun arkadaşla tanıştım). 8-10 senelik tecrübeli mühendisler bile ne paralara ne şartlara amele gibi çalışıyor bir bilseniz…

    2- Maaş durumları çok sıkıntılı, bu inşaat sektörünün kanayan yarası bence. Çoğu meslektaşım bir önceki yeriyle davalı maaşını alamadığı için. Ben de bugüne kadar 3 ay 5 ay çok maaş alamadığım çok oldu. 1 adet benim de davam var(7 ay boyunca oyalayıp çeşitli bahanelerle maaşımı vermediler ve iflas gösterdiler).

    3- Çalışma saatleriniz berbat. tüm inşaat mühendisleri bilirki şantiyede çalışma saati kavramı yoktur. Sabah 8 de işinizin başında olursunuz akşam beton ne zaman biterse o zaman paydos edersiniz. Pazar günleri de buna dahil. Ofislerde çalışan azınlık kısım bu konuda biraz daha şanslı.

    4- Çalışma şartları hele berbat ötesi. Yazın sıcakta kavrulur, kışın soğukta ve yağmurda çamurun içinde boğuşursunuz. Eğer kibar biriyseniz şantiye ortamında barınma şansınız hiç yok, ne yemek yiyebilirsiniz ne çay içebilirsiniz. 2. el 20 senelik pis bir konteynırın içinde canınız oturmak bile istemez. Bu arada çay kaşığı olarak etraftan bir adet çivi bulmanız gerekecek(şaka yapmıyorum).

    5- Emekçiye kesinlikle saygım sonsuz fakat çalıştığınız ve muhattap olduğunuz kişiler maalesef çok eğitimsiz. Türkiyedeki tüm sektörlerde eminim ki en kalifiyesiz kişiler inşaattadır.

    6- Ben mu mesleğe başladığımda nişanlıydım sonra da evlendim zaten, bu benim için sorun olmadı ama çevremde şu durumu çok görüyorum: aylarca sakalsız hiçkimseyle muhattap olamadığı için yakınan çok meslektaşım var. abi bu ne ya aylardır bir tane kız görmedim diyen çok yeni mezun tanıdım.

    7- Piyasadaki inşaat firmalarının yüzde 95’i ilkokul mezunu yamyam keko patron firması.Yaşayacağınız Mobingi siz hayal edin. Yüzde 4’ü okumuş patron firması, yüzde 1’i de kurumsal firma 🙂

    8- Kaç para maaş alırsanız alın maaşınız asgari ücretten yatıyor(2. kanayan yara). en fazla yüzde 2 lik bir kısım bu konuda şanslıdır, o da çok kurumsal bir firmadır. aranızdakiler bunu önemsemeyebilir, başlarda ben de öyleydim ama arkadaşlar inanın çok önemli bir şey. 3 sene çalıştığım şirketten çıktığımda 8 bin tl tazminat almıştım, orta kurumsal bir firmada 3 sene çalışıp çıkan bir makine mühendisi arkadaşım ek ödeneklerle birlikte 26 bin tl tazminat almıştı. Bu durum aynı zamanda emeklilikte alacağınız maaşı da etkiliyor.

    9- Herhangi bir ilde veya bölgede sabit kalma ihtimaliniz çok düşük, iş nerede olursa oraya sürükleniyorsunuz, aile hayatınız bu konuda çok olumsuz etkileniyor, çünkü evden hep uzaksınız ve sabit bir yerde kalamıyorsunuz. göçebe hayat bildiğin.

Comments are closed.

İlgili Yazılar

Babam

Babama yıllar önce hediye aldığımız saati bozulduğunda, yaptırmayı teklif ettim. “Gerek yok oğlum, zaten onun kadranını zor görüyorum” dedi. Bunun üzerine kendi saatlerimden birkaçını getirip

Devamını Oku »

Mükemmel Fırtınanın Yıktığı Baraj

“Sistem Çaresiz, Eğitim Sizde” kitabımın ilk baskısının yayınlanmasından az sonra kitabın temel tezini güçlü bir şekilde destekleyen bir karar ile üniversiteye giriş sınavında barajlar kaldırıldı.

Devamını Oku »

2024 Üniversite Kontenjanları

Tercih dönemi başladıktan sonra kontenjanlar açıklandı. Aşağıda geçen yıl ile bu yılın lisans kontenjan sayılarını görüyorsunuz. Tablodaki kontenjanlar “genel kontenjan” olarak tanımlanan ve herkesin başvurabileceği

Devamını Oku »

1992’den iki Mektup

Alberta Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştığım dönemde (1985-2005) üç defa Boğaziçi Üniversitesi’nde ziyaretçi öğretim üyesi olarak bulundum.  İlk ziyaretimi 1992 yılında Doçent iken yaptım. Bu

Devamını Oku »

Bu Yazıyı Paylaş