Hızla artan arz Ülkemizde yükseköğretime ulaşım son yıllarda epey kolaylaşmıştır. 1970 yılında ülkede sadece 12 üniversite var iken, günümüzde üniversite sayısı (2016 yılında kapatılmış olan 16 üniversiteye rağmen) tam 203’e çıkmıştır. Benim üniversiteden mezun olduğum yıl olan 1980’de sınava giren 467,000 öğrencinin sadece 42,000’i (yani %9) üniversiteye girebiliyorken, 30 sene sonra (yani 2010 yılında) sınava giren 1,588,000 öğrencinin 874,000’i (yani %55) girebilmiştir. 30 yılda yükseköğretimde kapasite 20 misline çıkmış olmakla birlikte, kalitenin bu artışa ayak uydurduğunu söylemek mümkün değildir.
Arzdaki artışın iki temel nedeni 1985’den bu yana kurulmuş olan 73 vakıf üniversitesi ile devletin “her şehre bir üniversite” politikası olmuştur. Üniversite sayısının artışında rekor kırılan yıllar 23 üniversite ile 1992, 22 üniversite ile 2007 ve 21 üniversite ile 2018 yılları olmuştur. Üniversite açılışı yönünden en bereketli zaman aralığı ise toplamda (8 tanesi 2016’da kapatılan) tam 80 yeni üniversitenin açıldığı 20062010 aralığı olmuştur. 2005 itibarı ile toplam 77 üniversitemiz varken, bu üniversitelerin doktora programları ile yeni öğretim üyesi üretebilme kapasitesi kat be kat aşılarak sadece 5 sene içinde üniversite sayısı iki mislinden fazlasına çıkarılmıştır. Öğretim üyesi arzınının çok ötesindeki bu artışın temel nedeni ise maalesef akademik veya ekonomik olmaktan çok siyasi olmuştur.
Babam
Babama yıllar önce hediye aldığımız saati bozulduğunda, yaptırmayı teklif ettim. “Gerek yok oğlum, zaten onun kadranını zor görüyorum” dedi. Bunun üzerine kendi saatlerimden birkaçını getirip