E. Erkut, 18 Temmuz 2021
Bu yazıda sadece lisans programlarına odaklanıyorum. Aşağıda son 4 yılın genel kontenjan sayılarını görüyorsunuz. Bu sayılara okul birincileri kontenjanları (2021 itibari ile toplam 11.872) dahil edilmedi.
2018 yılındaki kontenjan balonunu 2019’da kısmen söndüren YÖK, 2020’de bu balonu tekrar şişirmeye başlamış. Son iki yılda devlet üniversitelerinde 12.404 kişilik, vakıflarda ise 10.870 kişilik kontenjan artışları söz konusu iken Kıbrıs ve diğer ülke okullarının kontenjanları ise azalmış. Devlet kontenjanının toplama oranı 4 sene içinde %80,9’dan %79,1’e gerilemiş, vakıf kontenjanı ise %16,4’ten %18,7’ye çıkmış. Oranlar küçük görünse de yavaş yavaş yükseköğretimin ekonomik yükünün devletin sırtından vakıfların sırtına aktarıldığını söylemek mümkün.
Açıköğretim (-%9):
Açıköğretim kontenjanlarında dalgalanma devam etmekte. Son dört yılın kontenjanları 48.500, 34.150, 39.900 ve 36.200 olmuş. Açıköğretim kontenjanlarının yönetim mantığını anlamak zor. Örneğin, geçen yıl 1.200 düşürülen Kamu Yönetimi kontenjanı bu yıl 300 artırılmış, geçen yıl 1.000 düşürülen İşletme kontenjanı bu yıl 650 artırılmış, geçen yıl 500 düşürülen Uluslararası İlişkiler kontenjanı bu yıl 350 artırılmış, geçen yıl 400 düşürülen YBS kontenjanı 400 artırılmış, geçen yıl 2000 artırılan Tarih kontenjanı bu yıl 2.000 azaltılmış. Bu yıl yeni açılan programlar Görsel İletişim Tasarımı ile Elektronik Ticaret ve Yönetimi. Geçen sene açılan fakat sonradan kapatılan Psikoloji bölümüne bu yıl kontenjan verilmemiş. Bunun dışında Halkla İlişkiler ve Reklamcılık, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ve İş Sağlığı ve Güvenliği programlarına bu yıl öğrenci alınmayacak. Kontenjanı en yüksek Açıköğretim programı 4.000 ile Tarih, sonra 3.100 ile Çocuk Gelişimi ve 2.800 ile Türk Dili ve Edebiyatı.
Uzaktan Eğitim (-%4):
Geçen sene 2.320 olan uzaktan eğitim kontenjanı bu sene 2.220’ye düşürülmüş. Kontenjanı en yüksek Uzaktan Eğitim programları gecen yıl olduğu gibi bu yıl da Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Gazetecilik ile Radyo, Televizyon ve Sinema.
İkinci Öğretim (-%8):
İkinci öğretim kontenjanlarındaki düşüş devam ediyor. 2018’de 68.615 olan kontenjan, 2019’da 47.011’e, 2020’de ise 38.891’e düşürülmüştü. Bu yıl ise 35.956’ya düşürülmüş—yani 2018’deki kontenjanın neredeyse yarısı ortadan kaldırılmış. İkinci Öğretimden çıkılması gerektiğini savunan birisi olarak bu kontenjan düşüşünü olumlu karşılıyorum. Kontenjanı en yüksek olan ikinci öğretim programları İlahiyat ve Tarih ile Türk Dili ve Edebiyatı. İkinci öğretimdeki 13 mühendislik programının toplam kontenjanının, İlahiyat ve İslami İlimlerin toplam kontenjanından düşük olması dikkat çekici.
Toplam kontenjanı 2.688 olan MTOK programlarından, 633 olan UOLP programlarından ve 205 olan KKTC uyruklu kontenjanlarından bahsetmeyip en popular olan birkaç lisans programına değineceğim.
Tıp (+%4)
Tıp kontenjanındaki artış devam ediyor. 2018’de 14.325 olan kontenjan, önce 15.050’ye sonra 16.448 çıkmıştı. Bu sene ise %5’lik bir artış ile 17.176’ya çıktı. ÜniVeri raporuna göre mezunların en yüksek maaş ile en hızlı iş bulduğu alan tıp olduğundan, bu artışın çok doğru olduğunu düşünüyorum.
Hukuk (+%1)
Hukuk kontenjanı 16.000 civarında oynamaya devam ediyor. 2018’den bu yana 16.420’den 16.097’ye indirilen sonra 16.327’ye çıkarılmış idi, bu sene ise 16.001’e indirilmiş, yani son 4 yılın en düşük seviyesini görmüş. Bu düşüşe rağmen, yeni açılan fakülteler dikkat çekiyor. YÖK kuralına göre “hukuk fakültelerinde eğitim öğretime başlayabilmek için asgari 8 öğretim üyesi bulunması şart koşulmaktadır.” Yeni kurulan fakültelerin bildirdiği öğretim üyesi sayıları ise bu şartı karşılamıyor! İzmir Demokrasi’de 7, Eskişehir Osmangazi’de 5, Bolu Abant İzzet Baysal’da 4, Tokat Gaziosmanpaşa’da 3, Balıkesir’de ise 0 öğretim üyesi görünüyor. Bunun yanında tam 10 devlet hukuk fakültesinde Profesör yok. İki yıldır gördüğümüz Hukuk kontenjanlarındaki boşluklarını, sektörün doygunluğa ulaştığını, hukuk barajını ve bu alandaki öğretim üyesi sorunlarını düşünürsek, yeni fakülte açılmasını desteklemek zor. Tercih yapan öğrencilerin kontenjan-öğretim üyesi oranına dikkat etmesini ve bu oranın 10’un altında olduğu okulları tercih etmelerini öneriyorum.
İlahiyat ve İslami İlimler (İİİ) (+%1)
Geçen sene toplam kontenjanı 19.363 olan bu alanın bu seneki kontenjanı küçük bir artış ile 19.531 oldu. Bu alan bu sene de tüm alanlar arasında kontenjanı en yüksek alan olma özelliğini korudu. Bu program vakıf üniversitelerinde pek popüler değil; kontenjanın %98’ı devlet üniversitelerinde. Bu kontenjan bir işgücü planlaması sonucu olarak mı kararlaştırılıyor, yoksak açılmış olan imam hatip liselerinin mezunlarının sayısına göre mi belirleniyor, bilemiyorum. Anlaşılan ülkede en çok aranılan mezunlar ilahiyat mezunları!
Eğitim (-%2)
Ülkede yükseköğretimin planlanmasında talebin pek rol oynamadığına belki de en güzel örnek Eğitim olmaya devam ediyor. Bu yıl içinde “Öğretmenliği” ve “Rehberlik” sözcüklerinin geçtiği programların toplam kontenjanı 41.331. Bazı tahminlere göre 700.000’in üzerine öğretmen adayı atanmayı beklerken ve MEB 2021’de sadece 20.000 öğretmen atayabilmiş iken, 41.331 öğrenciyi eğitim fakültelerine almak çok yanlış.
Mühendislik (-%3)
Mühendislik kontenjanlarındaki düşüş devam ediyor. 2019’da 76.665 olan toplam mühendislik kontenjanı 2020’de 70.396’ya düşürülmüş, 2021’de ise 68.444’e düşürülmüş. İnşaat Mühendisliğindeki serbest düşüş de devam ediyor. Geçen yıl 12.070’ten 8.271’e düşmüş olan kontenjan bu yıl da 6.257’ye düşmüş. Yani iki yılda İnşaat Mühendisliği kontenjanı neredeyse yarı yarıya düşmüş. Bu radikal kontenjan azalmasının nedeni, adayların miyop bir bakış ile birkaç yıldır inşaat sektöründeki krizden dolayı inşaat mühendisliğini tercih etmemesi. Bu tercihte iki sorun var: aday 5 sene sonra mezun olacak ve krizler daha kısa süreli olur, inşaat mühendisliğini bitirenlerin çoğu konut inşaatı sektöründe çalışmadıkları gibi (yol, kanal, köprü, baraj vs.) birçoğu inşaat sektöründe bile çalışmıyor. Kanımca bu sene inşaat mühendisliğinde ileriye bakabilen adaylar için ilginç bir fırsat var—kontenjan azalmasına rağmen geçmişe göre daha düşük puanlarla bu bölüme girilebilir ve daha yüksek burslar alınabilir. Mühendisliklerdeki en büyük artışlar ise, Bilgisayar (11.083’ten 12.162’ye) ve Yazılım’da (2.258’den 3.328’e).
Mimarlık (-%8)
İnşaat sektöründeki krizin etkisini hisseden diğer bir program da Mimarlık. 2019’daki toplam kontenjan 8.641 iken 2020’de kontenjan 7.985’a, bu yıl ise 7.434’e gerilemiş. Ben tasarım eğitiminin girişimcilikten yöneticiliğe kadar birçok alanda ise yaradığını düşünüyorum ve bu programda inşaattan da büyük bir fırsat görüyorum, çünkü kontenjan fazla düşmemiş. Bu bölümlere daha düşük sıralamalar ile girilebilir ve vakıflarda daha yüksek burslar alınabilir.
İlginç bulduğum birkaç alan:
- Geçmişte sistemimizdeki Siyaset balonundan epeyce söz etmiştim. Bu balon bu yıl da sönmemiş, hatta şişmeye devam etmiş. Siyaset Bilimi birçok farklı isim altında öğretiliyor. Sadece “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi”, “Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler”, “Uluslararası İlişkiler” programlarında 2019’da 18.003 kontenjan varmış. 2020’de 17.779’a inmiş olan kontenjan, 2021’de ise 18.556’ya çıkarak rekor kırmış! Bu alanın kontenjan planlamasında ÜniVeri raporu göz ardı ediliyor.
- Kontenjanı sürekli artan bir program da Psikoloji. 2019’da 8.644 olan kontenjan 2020’de 10.163’e, 2021’de ise 11.409’a çıkarılmış. Bu kadar psikoloji mezununun ne yapacağını merak ediyorum.
- İktisat, Ekonomi, Çalışma Ekonomisi (ve Endüstri İlişkileri), Ekonometri ve Ekonomi-Finans balonu da büyümeye devam ediyor. 2019’daki 15.029 toplam kontenjan, 2020’de 14.402’e düşmüş, fakat bu yıl yeniden yükselerek 15.508 olmuş. Buna karşılık İşletme’nin kontenjanı 14.091. Piyasadaki işlere bakılsaydı, iktisat (ve türevleri) kontenjanı işletme kontenjanından epey daha küçük olurdu. İktisat okumayı düşünen öğrencilere önerim işletmede yandal yapmaları—çünkü iş başvuruları yaparken işletme mezunları ile rekabet edecekler.
- Tarih kontenjanı 16.485’ten 14.206’ya düşürülmüş. En büyük azalmalardan birisi.
En yüksek kontenjanlı programlar 2020 için en yüksek kontenjana sahip 20 program (veya program grubu) aşağıdaki tabloda
Notlar:
- İlahiyat ve İslami Bilimler/İlimler
- Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, Uluslararası İlişkiler
- İktisat, Ekonomi, Çalışma Ekonomisi (ve Endüstri İlişkileri), Ekonometri ve Ekonomi-Finans
Yukarıdaki kontenjan sayıları Açıköğretim programlarını da içeriyor.
Tabloda dikkat çeken noktalar:
- Kontenjanı en yüksek 2 alan beşerî ve sosyal bilimler alanı.
- Bu yıl Tarih kontenjanında %13,8 azalma görüldü (Açıköğretim kaynaklı).
- İnşaat iki yıl arka arkaya kontenjan kaybı ile ilk 20’nin dışına düştü.
- Diş Hekimliği kontenjanı %11, Beslenme ve Diyetetik kontenjanı %11, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon kontenjanı %13 arttı. Tıp (%4) ve Hemşirelikteki (%5) artışlar da düşünüldüğünde sağlık programlarının tümünde önemli artışlar olduğunu görüyoruz.
- Sağlık Yönetimi programının da bir İşletme programı olduğu düşünülebilir ve bu durumda İşletme + Sağlık Yönetimi en tepeye çıkar.
- Elektrik Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği ve Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği kontenjan toplamı 1.230, ve bunlar Elektrik-Elektroniğe eklenebilir.
- Bilgisayar Mühendisliğine yakın programların kontenjanları ise şöyle: Yönetim Bilişim Sistemleri (işletme ile bilgisayar arasında bir program) 5.797 (%18 artış), Yazılım Mühendisliği 3.328 (%47 artış). Bunları Bilgisayar’a eklersek bu 3 programın toplamı en tepede yer alır.
Vakıf Bursları
Tabloda görüldüğü gibi, vakıflarda tam ücretli eğitim (yani %0 burs) kontenjanı neredeyse hiç değişmemiş, fakat toplam kontenjan arttığından toplamdaki oranı düşmüş. Bu kategori tüm sistemdeki toplam kontenjanın sadece %3’ünü oluşturuyor. Vakıfların tam burslu kontenjanları ise iki yılda %70 artış ile 16.744’e çıkmış. 2019’a kıyasla 6.900 öğrenci daha tam burslu eğitim alabilecek. %50 burslu öğrenci oranı ise iki yılda da %62 artış ile 56.149’a çıkmış. %25 burslu sayısı gecen yıl düşerken bu yıl ciddi bir artış göstermiş. Vakıfların bu kontenjanları doldurup dolduramayacağını yakında göreceğiz.
Sonuç:
Geçmişteki yazılarımda da belirttiğim üzere, Türkiye’deki üniversite kontenjanlarının akademik veya ekonomik nedenlerle değil siyasi nedenlerle artırıldı, bu yanlış politika genç işsizliği sorununu çözmeyip sadece öteledi. Üniversitelerimiz iş dünyasının beklentilerinden kopuk bir şekilde diplomalı işsiz yetiştiriyorlar. Birçok kontenjan ciddi olarak geriye çekilmeli, kontenjanlar öğretim üyesi sayısına endekslenmeli, birçok programda ikinci öğretimden çıkılmalı ve kontenjan planlama sürecinde gelecekteki istihdam piyasası beklentileri kullanılmalı.
İki yıl önceki bir Medium yazımı şöyle bitirmiştim:
Tüm programlarda kontenjan planlamasının ülkenin (ve dünyanın) gelecekteki ihtiyaçlarına ve istihdam beklentilerine göre yapılması gerekirken, benim gözlemim doluluk oranlarına bakarak kontenjan planlaması yapıldığı. Bunu yanlış olduğunu her yazımda belirtiyorum; bir kere daha belirtmekten zarar gelmez diye düşünüyorum. Gelecek sene kontenjanların belirlenmesinde şu 3 faktör göz önünde tutulmalı:
- Bu seneki doluluk istatistikleri rehavet yaratmamalı ve kontenjan balonu olan bölümlerde kontenjanlar azaltılmalı. Geçen seneki sınav ve sistem değişikliğinin yarattığı balon bu sene temizlendi. Gelecek sene talep bu seneki kadar yüksek olmayabilir.
- Tüm programlarda (yeni öğrenci)/(öğretim üyesi) oranı en fazla 10 olmalı (ki programın tümündeki oran 40’ı geçmesin). Asgari kadro kısıtlarına uymayan bölümlere kontenjan verilmemeli. Örgün eğitimde bile kontenjanların dolmadığı programlarda ikinci öğretimden çıkılmalı.
- Üni-Veri sonuçları dikkate alınmalı. İstihdam oranı düşük ve nitelik uyuşmazlığı yüksek bölümlere daha az kontenjan verilmeli. Üni-Veri benzeri bir çalışma da ülkenin önümüzdeki 10 yıldaki işgücü gerekliliği üzerine yapılmalı ve bu çalışma piyasası araştırması kontenjanların belirlenmesinde rol oynamalı.
İki yıl önceki kontenjan yazımın sonunda ise, gereken değişikliklerin kısa vadede yapılmayacağı yönündeki kaygımı vurgulamıştım. “Yükseköğrenimdeki o muhteşem ataletin bu çarpık sistemin -belki birkaç kozmetik değişiklik ile ama temelde- tüm çarpıklığı ile devam etmesini sağlayacağından korktuğumu” belirtmiş ve yazıyı şöyle bitirmiştim: “Benden uyarması. Umarım yanılırım.” Maalesef geçen yıl da bu yıl da yanılmadım.